Miletos
"Miletos" dendiğinde akla ilk gelen, Ege Denizi’nin hükümdarı ve bilim ile felsefenin doğum yeri olmuş Arkaik Dönem’de denizciliğiyle parlamış büyük bir kenttir. Oysa bunların kalıntısını görmek mümkün değildir. Kuşkusuz Miletos Roma Dönemi’nde de büyük bir kentti, ama örneğin Ephesos kadar hoşnut bırakmaz görenleri. Bu duygu, Maiandros Nehri’nin taşıdığı mil yüzünden, tam bir değişim geçiren doğal çevrenin etkisiyle artmaktadır.
Herodotos, Maiandros gibilerine "çalışan nehir" tanımını yakıştırmıştır. Gerçekten de Menderes, öteden beri kıyının yılda ortalama 6-10 m. ilerlemesine yol açmaktadır. Klasik Dönemde büyük bir körfezin ağzındaki bir burun üzerinde yer alan Miletos, şimdi denizden yaklaşık 8 km. içeride kalmıştır. Kötü ün kazanmış Lade Adası bugün ovanın ortasında yükselen çorak bir tepe görünümündedir. Latmos Körfezi ise Bafa Gölü’ne dönüşmüştür. Tiyatronun yukarısındaki tepede durduğunuzda, Miletos’un bir zamanlar nasıl göründüğünü anlamanız için hayal gücünüzü iyice zorlamanız gerekecektir.
İonia’daki kentler içinde Homeros’un değindiği tek kent olma ayrıcalığına sahiptir Miletos. Ozana göre Miletos, Troia’da Yunanlılara karşı savaşmış, "kaba bir dil konuşan Karialıların yurdu"dur.
Miletos surları Batı Anadolu’nun bu dönemdeki güvensiz ortamına tanıklık etmektedirler. Daha sonraki İon kolonistlerini Kodros oğullarından Neileus’un yönettiği söylenir. Kolonistler buraya ayak bastıklarında, yerli Karialılar ve Girit’te aynı adı taşıyan bir kasabadan göç etmiş Giritlilerin oluşturduğu bir topluluk ile karşılaşmışlardı. Herodotos’un anlattığına göre yanlarında hiç kadın getirmeyen İonlar, kentteki erkekleri öldürerek dul eşleri ile evlendiler. Bu olay üzerine, kadınlar sofraya oturmamaya ve onlara adlarıyla seslenmemeye ant içtiler.
Maddi alandaki refaha, düşün alanındaki parlak başarılar eşlik ediyordu. İlk önce Thales’in adı anılmalıdır. Onun, suyu evrendeki ana madde olarak nitelediğine ve İÖ 585 yılındaki güneş tutulmasını önceden hesapladığına yukarıda değinilmişti. Kroisos ordularının geçmesi amacıyla, Thales’in Halys Nehri’nin yatağını değiştirdiği de anlatılır.
Öğrendiğimize göre Thales, bir çember içine dik üçgen çizmeyi başaran ilk kişidir; bunu kutlamak için bir öküz kurban eder, yani kendine iyi bir ziyafet çeker. Düşünürün bir diğer başarısı da Mısır piramitlerinin yüksekliğini hesaplamaktır. Bunu bir insanın gölgesinin, gerçek boyuna eşitlendiği saatte piramitlerin gölgesini ölçerek gerçekleştirir. Thales’in en ünlü sözü, "Kendini bil" mesajını verir ve Delphoi’daki Apollon Tapınağı’na kazınmıştır. Çağımız insanına belki aykırı görünecek bir başka sözünde ise Thales, tanrılara üç şey için şükran duyduğunu belirtmiştir; hayvan değil insan, kadın değil erkek ve barbar değil Yunanlı olduğu için.
Son kazılar Miletos’taki en erken yerleşmeyi, başka bir deyişle Yunan – öncesi döneme ait yerleşmeyi bir ölçüde aydınlatmıştır. Söz konusu yerleşmenin, bilinen ören yerinin güneybatısındaki düzlükte bulunduğu ve İÖ 1600 dolaylarına, yani Minos ve Myken Çağı’na dayandığı anlaşılmıştır. İÖ 14. yüzyılda Girit’te Minos gücü silinirken Miletos’taki yerleşme, kalınlığı 4.27 m. yi aşan masif bir duvar ile çevrelenmiştir.
Kazılarda saptanan kesin yangın izlerinden anlaşıldığına göre İÖ 494 yılında Miletos, Persler tarafından tahrip edilinceye dek, Yunan öncesi yerleşme alanında yaşam sürmüştür. Ancak geniş çaplı bir temizlemeye girişilmediğinden, buranın Thales ile Hekataios’un yaşadıkları kent olup olmadığı şimdilik bilinememektedir.
Kalabak Tepe 1904-1908 yılları arasında kazılmış 3.66 m. kalınlığında güçlü duvarlar ile kapıların yanı sıra konutlara ilişkin çeşitli temel kalıntıları ve küçük bir tapınak gün ışığına çıkarılmıştır.